28 Kasım 2014 Cuma

Kitap Yorumu #4 : Olimpos'un Kanı

Öncelikle hepinizden özür dilemek istiyorum. Bir süredir bloga yazı yazmıyorum. Bilgisayar erişimim yoktu fakat artık yeniden döndüm. Dönüşümü de ikinci blog turumuzun hemen öncesinde, Percy Jackson efsanesi ile yapmak istedim.


Hayatımın serisi Percy Jackson.

11 yaşımdan beri bıkmadan, usanmadan okuduğum harika karakter. Bana mitolojiyi sevdiren, ilgi duymamı sağlayan ve beni Apollon'la tanıştıran bu harika çocuk.  Modern Dünya'nın Herkül'ü olarak biliniyor artık ve bu efsane sona erdi! Percy Jackson efsanesi, bitti!

Olimpos'un Kanı'nı tam bir sene bekledim. Geçen senenin Ekim ayından beri. Hades'in Evi'ni bitirdiğim o geceden beri bekledim; bıkmadan, usanmadan. Sonunda geçtiğimiz cuma günü elime aldım ve gözyaşları eşliğinde okudum. Hanginiz hayatınızın beş yılını kaplayan bir seri bittiğinde kötü hissetmez ki? 

Sizlere öncelikle kitap kapağı arkasını yazmak istiyorum: 

Nico DiAngelo onları uyarmıştı: Hades'in Evi en kötü anılarını uyandıracak, hayaletlerini huzursuz kılacaktı... Nitekim şimdi her biri zor durumda. Teker teker korkularıyla yüzleşmekten başka çareleri yok.

Jason, küçükken onu terk eden annesinin hayaletiyle karşı karşıya. Bir lider olarak gücünü nasıl kanıtlayacağını bilmese de, annesinin yaptığı gibi sözünden vazgeçecek değil.

Nico, bir kez daha Reyna ve Koç Hedge ile gölge yolculuğu yaparsa hayalete dönüşebilir. Yine de bu karar, kehanetin belirttiği gibi başka birisinin hayatını kaybetmesini engelleyebilir.

Athena Parthenos'u, savaş patlak vermeden Melez Kampı'na götürmeye çalışan Reyna'nın peşinde zalim bir avcı var. Korkularını yenmeye çalışan Piper, üzerine düşeni yapmaya hazır. Leo ise planın işe yaramamasından ve arkadaşlarının kendisine karışmasından endişe duyuyor.

Oysa hepsi biliyor ki, Toprak Ana'yı alt etmek için içlerinden biri ölmeli...

İnanın, benim gibi bu seriye bağımlı olan bir insan bu tanıtımı okurken bile zorlanıyor. Senelerdir tanıdığım Percy, Annabeth, Jason, Piper, Leo, Hazel ve Frank'in son macerasını okumak bana kötü hissettirdi. Kitabı okurken olur olmadık yerlerde durdum ve ağladım. Kim böyle harika bir serinin bitmesini isterdi ki? 

Fakat Rick Amca bu seriyi bitirdi, hem de tüm hayranlarının gözünde birer damla yaş bırakarak... Serinin son kitabını büyük bir heyecanla bekliyorduk ve sonuç ne oldu? Koskoca bir hüsran! Ne Percy ön plandaydı ne de Annabeth. Onları özlemiştim. Onları gerçekten çok özlemiştim. Rick Amca bunları bir hiçe saydı ve kitapta Percy ile Annabeth'i anlatıcı bile yapmadı. İnanın bu durum sinirimi bozan şeyler sırasında ilk sırada geliyor. 

Sinirimi bozan bir diğer olay ise Doğan Egmont Yayıncılığa idi. Kitabın basımında ince yaprak kullanılmış ve 480 sayfalık kitap, 100 sayfalık bir kitap kadar ince görünüyordu! AMAN TANRILARIM! Hades'in Evi ile arasında sayfa farkı olmasına rağmen, Hades'in Evi bunun yanında bir ansiklopedi büyüklüğünde duruyordu. 

Kitabın içeriğine gelirsek... Kitap genel olarak güzeldi. Ne de olsa serinin son kitabı, tabii ki maceralar güzel olmak zorunda! Her şeye rağmen Toprak Ana'yı alt etmeleri bu kadar kolay olmamalıydı diye düşünüyorum. Ne de olsa beş kitap boyunca onun uyanmasını bekledik ve uyanır uyanmaz yeniden uyandı. Hadi ama Rick! Bu kadar kolay olmamalıydı, gerçekten.

Reyna'nın anlatıcı olmasına sevindiğim kadar başka bir şeye sevindim mi bilmiyorum. Neptün'ün Oğlu'ndan beri Reyna'yı çok seviyordum fakat bu kitap onun geçmişine inmemizi, onu çok daha iyi tanımamızı sağladı. Reyna artık favori karakterlerimden birisi oldu, gerçekten. Sana tapıyorum Reyna Avila Ramirez-Arellano! Özellikle Athena Parthenos tarafından kutsandığın sahneye ve savaşmana hayranım!

Peki ya Nico DiAngelo?! Sen ne kadar harika bir insansın Hayalet Kral?! Tüm kitap boyunca Reyna'ya yaptığın arkadaşlık, onun yanında olman ve tüm tehlikelere karşı onu savunman... Gerçekten içindeki karanlık seni daha güçlü yapıyor. 14 yaşındaki herhangi bir çocuğun zombi bir şoförü olamaz, değil mi? Ama Hades'in oğlu iseniz ve Hades size gerçekten babalık yapmaya çalışıyorsa 1870'de yaşayan bir zombi şoförünüz olabilir. Tıpkı Nico'nun Jules Albert'ı gibi!

Tüm bunları bir kenara bırakırsak -ki gerçekten kitapta en çok beğendiğim iki şey buydu: Reyna ve Nico- çeşitli mitolojik efsanelere yer verilmesi çok hoşuma gitti. Şu an gökyüzünde bir takımyıldızı olan Orion'u görebileceğimizi aklımın ucundan bile geçirmezdim. Asla yorulmayan avcının esrarengiz ve hüzünlü hayatı beni derinden etkiledi.

Kitaptaki önemli olaylardan bir diğerine gelirsek... Percy ve Annabeth'in kanı dökülen iki melez olmasıydı. "Yaşayan en güçlü iki melezin kanı dökülmeli." sözü ancak bu ikiliye uyabilirdi zaten. Sanırım Rick bize burada "Her şey Percy ve Annabeth ile başladı ve onlar ile bitecek." demek istemiş fakat pek de başarılı olamamış...

Leo Valdez'e ise kitabın sonuna gelene dek sinirlendiğimi belirtmem gerek. Sanırım bu Percy Jackson'a olan sevgimden kaynaklanıyor. Leo'nun Percy hakkındaki düşünceleri beni fazlasıyla delirtti! 

Tabii bir de ölecek olan melez var... Zaten ölecek olan melez, kitap boyunca bize bağırıyor. "Hey, bakın! Ben kendimi feda edeceğim!" diyerek. Rick'in bizi beklemediğimiz bir yerden vurmasını istemiştim. 

Gigantlar ile melezlerin savaşları kesinlikle kitap boyunca anlatımı en iyi olan bölümdü! Her melezin ebeveynini savaşırken görmek... Kesinlikle harikaydı! Bir yanda güller ve güvercinlerini silah olarak kullanan Afrodit, diğer yanda ölüleri yutan Hades. Fırtına yaratan Zeus ve deniz suyunu kullanan Poseidon. Asla sönmeyen alevi ile Hekate, güçlü ordularıyla Ares... HARİKAYDI!

Ayrıca eski karakterleri ve asıl evimizi yeniden görmek çok güzeldi. Clarisse, Kheiron, Tyson, Rachel ve daha onlarcası!

Tüm bunlar dışında; 

Nico'nun artık aşk acısı çekmeyecek olması beni mutlu ediyor. Sen hep en iyisisin Hayalet Kral. 

Reyna kalbini emanet etmek istediği birisini arıyor fakat bunun bir melez olmadığı kesin. Ne de olsa yüce aşk tanrıçası Afrodit bunu söyledi. "Hiçbir melez kalbindeki boşluğu kapatamayacak." 

Percy ve Annabeth'in kitap sonunda aldıkları karar, Melez Kampı'na tapan bir insan olarak beni rahatsız etse de onların artık mutlu olacaklarını biliyorum.

Frank Zhang artık resmi bir preator ve sevgilisi Hazel Levesque ile mutluluklarına mutluluk katacaklar, eminim.

Jason ise iki kamp arasında mekik dokuyacak ve şüphesiz ki Piper onun en büyük destekçisi.

Leo ise artık gün ışığına kavuşmuş durumda. Ne de olsa birilerine büyük söz verdi!

Ah, az kalsın unutuyordum. Kitapta bendeniz Apollon ve ikiz kız kardeşim Artemis'i görmeniz mümkün!

Rick Amca'nın fantastik anlatımına bir kez daha hayran kaldım. Olayları işleyişi, okurların beklemediği şeyler yapması ve daha bir sürü şey... Kesinlikle örnek alınacak bir yazarsın Rick Riordan. Yine de koskoca seri boyunca Frank Zhang'in odun parçası ile kafamızı ütüledikten sonra onu kitapta hiç kullanmaman çok gıcık bir durumdu.

Son olarak... Rick Riordan'ın açıklamasına göre 2015'te İskandinav Mitolojisi bizi bekliyor ve kahramanımız Magnus Chase isminde. Chase soyadı size bir yerden tanıdık gelebilir: Annabeth Chase. Zaten Rick Riordan da açıklamasında Annabeth ile Magnus arasında bir bağ olduğunu söylemişti. Tabii ki Apollon'un bu konuda bir teorisi var! 

Kitapta Annabeth, hiç görmediği bir amcası ve kuzeni olduğundan bahsetmişti. Fakat üzerinde fazla durmamıştı. Öyle sanıyorum ki Rick bize bu detayı boş yere vermedi. MAGNUS CHASE, ANNABETH'İN KUZENİ! Eh, Kehanet Tanrısı Apollon yanılmıyordur fakat ufak bir hata payı da bırakalım şimdi!

Kitabı genel hatları ile beğensem de bence beş puanı hak etmiyor. O yüzden 4 veriyorum.


En yakın zamanda yeniden görüşmek üzere! Apollon güneşinin sıcaklığı ile kalın!

1 Kasım 2014 Cumartesi

Olimpos Günceleri ile Blog Turları #1: Kayıp Ruh Yitik Beden - Ayla Koca | Yazar/Kitap Tanıtımı ve Çekiliş (1. Gün)



Yazar-Kitap Tanıtımı

Herkese merhaba! Ah… Apollon adına! Olimpos Günceleri olarak ilk kez blog tur yapıyoruz ve bunun için ne kadar heyecanlı olduğumuzu tahmin edemezsiniz! Üstelik blog turumuzun ilk gününün Apollon ile başlaması beni öylesine heyecanlandırıyor ki karnıma giren krampları tarif etmem mümkün değil… Her neyse, konuyu dağıtmadan hemen başlıyorum.
İlk blog turumuzu yaptığımız kitap Elf Yayınları’nın ilk yerli yazarı olan Ayla Koca’nın Kayıp Ruh Yitik Beden isimli romanı. İsterseniz öncelikle yazarımızı tanıyalım, ardından kitabımıza doğru bir giriş yapalım.

Ayla Koca, 7 Temmuz 1977’de Malatya’da dünyaya gelmiştir. Hayatı boyunca daima yazılarla iç içe olan sevgili yazarımız ilk deneyimlerini lisede çıkarılan okul gazetesiyle yaşamış. Edebiyata olan ilgisi sadece yazılarla sınırlı kalmamış ve şiire de yönelmek istemiş. Yazarımız, kafiye bulmakta sıkıntı çektiğini ve bu yüzden şiiri bıraktığını da eklemeden geçmedi. Ortaokuldan beri kitap okumayı çok seven Ayla Koca kitap bağımlılığını şu sözlerle vurguluyor: “Bazen günde bir kitap bile bitirdiğim oluyor. Her tür kitabı okumaya özen gösteriyorum.” 
Sizin de anlayacağınız üzere yazar küçüklüğünden beri kitaplarla iç içe yaşamış. Son zamanlarda otobiyografi ve kişisel gelişim romanları okumayı bırakmış olsa da kitap okumaktan asla vazgeçmiyor. Fantastik tarzdaki kitapları da pek sevemediğini ekliyor kendisi. 
Ayla Koca, son iki senedir altı adet kitap testi hazırlamış kendisine fakat 3 Kasım’da raflarda göreceğimiz Kayıp Ruh Yitik Beden isimli romanının çıkış hikâyesi çok garip. “Bir gece rüyamda kitapçıya giriyordum,” diye başlıyor yazarımız anlatmaya. Ardından da devam ediyor. “Raflara göz atarken bir kitabın ismi dikkatimi çekiyordu. Elime alınca kendi adımı görüyordum kitabın üstünde. Ertesi gün ise oturup yazmaya başladım. Siz ister ilham deyin isterseniz de başka bir şey fakat ilk gün otuz sayfadan fazlasını yazmıştım.”
Sevgili yazarımız Ayla Koca, yirmi yıldır hemşirelik yapıyor. Birisi kız birisi erkek olmak üzere iki çocuğa sahip. Eşi ve çocuklarıyla birlikte Yalova’da yaşıyor ve hayatından memnun olduğunu da söylüyor. Eşini ne kadar sevdiğini ise şu sözleriyle anlayabiliyoruz: “Eşim her kahrımı çekti ve daima benimle övünüyor. Bu şey benim için çok onur verici.” Ayrıca Ayla Koca da her anne gibi çocuklarına fazlasıyla değer veriyor, bunun en büyük kanıtlarından biri ise çıkacak olan kitabının başrolündeki isimler çocuklarının isimleri!

Yazarımız hakkında yaptığımız bilgilendirmeden sonra artık kitap hakkında birkaç şey söylemenin zamanı geldi sanırım…

Kayıp Ruh Yitik Beden, 3 Kasım’da raflarda boy gösterecek. İsterseniz bu yepyeni romanın arka kapağındaki yazıya bir göz atalım.

“Alara özel olduğunu biliyordu. Bu aynı zamanda onun lanetiydi. 
İnsanları mutlu ederken kendini mutsuzluğa ve yalnızlığa mahkûm eden… Yeteneğini zaman zaman sorgularken, karşısına hiç beklemediği bir anda çıkan ve ilk görüşte aşık olduğu Hasan’ın varlığıyla yol ayrımına girer. 
Tam seçim yapacağı sırada verilen görevle beraber kendini geçmiş ve geleceği arasında kapana kısılı bulur. Alara şimdi aşk, ailesi ve de görevi arasında seçim yapmak zorundadır. Peşinde mafya, katiller ve geçmişi vardır. 
Mutluluğu nasıl yakalayacağını okurken kendinizi bambaşka bir âlemde heyecanlı bir macera avına tanık olarak bulacaksınız. Roman boyunca av mı, avcı mı olduğunuzu sorgulayacaksınız.”
Kitabımızın konusu ise başroldeki Alara’nın başından geçen olaylardır. Alara, gece insanların rüyalarına girip hayatlarındaki sorunları çözmelerine yardımcı olan bir kızdır. En büyük yardımcısı olan babaannesi ölünce Alara yepyeni bir yol ayrımına girer ve yeni bir hayatın kapılarını açar. Yepyeni bir şehirde yalnız bir yabancıyken ilk aşk kapısını çalıyor ve Alara’ya verilen görev işleri daha da zora sokuyor.
Romanı okurken hem aşkı hissedeceksiniz, hem Alara’nın maceralarına tanık olacaksınız hem de fantastik bir dünyanın kapılarını aralayacaksınız!

Hepinize şimdiden iyi okumalar sevgili okurlar. Çekilişimize katılmayı unutmayın!

a Rafflecopter giveaway