25 Temmuz Cumartesi
Bu sefer saat atmayacağım günlüğüme. Ne de olsa aradan saatler bile geçse düşüncelerimde en ufak bir değişme bile olmayacak.
Bitiyor. Her şey bitiyor ve elimden bir şey gelmiyor. Tüm gün yattım, her şeyi düşündüm, bir şeyler yapmalıyım dedim. Aklımı kurcalayan şeyleri bir türlü atamıyorum. Düşünceler beynimi ele geçiriyor, yavaş yavaş dolduruyorlar. Telefonumu aldım ve rastgele birilerine mesaj attım: İçelim mi?
Dikkate almıyorlar, asla da almayacaklar. Önemsiz, değersiz hissetmek böyle işte. Ben ister istemez onlarca hayata dahil oldum ve şimdi o hayatlardan kendimi koparmaya çalışıyorum. Başaramayacağım, bunu biliyorum. Merve bana demişti, burası bir virüs gibi. Gitsen bile geri dönmek zorunda kalıyorsun. Haklı. Gitmeyi başarabileyim, geri döneceğim. Önemli olan gidebilmek. Bunu istiyorum.
Hayır, uyumuyorum. Ders çalışmıyorum. Kitap okumuyorum. Boş boş bakıyor bir şeyler düşünüyorum. Düşünceler geliyor, asla gitmiyorlar.
Bu duruma nasıl geldim bilmiyorum. Silkelen ve kendine gel deme vakti.
20.45: Herkes ders çalışıyor. İnsanlar istedikleri üniversitelere yerleşecek. Seneye bu zamanlar kutlama yapmak istiyorum, gözyaşı dökmek değil. Kendimi derslerime vermeliyim, bunu başarmam gerek.
22.00: Bridget Jones'un Günlüğü yorumumu yazıp yayınlamam gerek. En azından birkaç matematik testi çözdüm ve Yaren'le konuştum. Bana, beni gerçekten sevenlerin gidersem beni bekleyeceğini söyledi. Ayrıca şunu da ekledi: son sözü sen söylersin. Sanırım haklı. Son sözü ben söyleyeceğim.
22.38: Bridget Jones yorumumu yayınladım. En azından hala birkaç iş yapabiliyorum. Bu iç karartıcı günü bir an önce atlatmak istiyorum. Yarın her şey daha güzel olacak, buna inanmam gerekiyor.
22.44: Tamam, her şeyi rayına oturtacağım. Erken yatacağım, erken kalkacağım, interneti kısıtlayacağım. Onlarca hayata istemeden dahil olmuş olabilirim fakat isteyerek o hayatlardan çıkacağım. Başkalarının dertlerini kendime dert ettiğim sürece hiçbir şey kolay olmayacak. Benim de kendi dertlerim oluyor ve bunu kimse sormuyor. Madem öyle, bir şeyler yapmanın vakti geldi.
22.48: Dün Ezgi'ye sana bir şey anlatacağım demiştim. Sormadı. Ben de unutmuşum. Yine de sormasını çok isterdim.
22.56: Dün geceki buluşmamız geldi aklıma. Neredeyse üç buçuk saat arkadaşlarımla beraberdim, tüm takım beraberdik ve kendimi hiç bu kadar rahatlamış hissetmemiştim. Onları seviyorum. Onlar ailem, gerisi önemli değil. İki tanesiyle beş yaşımdan beri tanışıyorum, bir tanesiyle beşinci sınıftan beri. Diğerleriyle de altıncı sınıftan beri. Şimdiye kadar hiç kopmadık ve asla kopmayacağız. Bu düşünce beni kendime getiriyor.
22.58: Şimdi kalkıp hareketli bir şarkı açacağım ve kendimi tüm bu olanlara hazırlayacağım. Kendime gelmem gerek ve geleceğim. Bu günü hayatımın en kötü günü ilan ediyorum ve gidiyorum.
23.00: Gidiyorum deyip de gerçekten gitmek hiç bu kadar kolay olmamıştı. Umarım bunu gerçek hayatımda da yapabilirim. Bir gün kendimi sosyal medya hesaplarımdan geri çekeceğim ve o zaman mutlu olacağım. Bu düşünceye nedense inanıyorum. Elbette düşüncelerimi düzeltince geri geleceğim, kendime olan inancımı toplayınca.
Bu sefer saat atmayacağım günlüğüme. Ne de olsa aradan saatler bile geçse düşüncelerimde en ufak bir değişme bile olmayacak.
Bitiyor. Her şey bitiyor ve elimden bir şey gelmiyor. Tüm gün yattım, her şeyi düşündüm, bir şeyler yapmalıyım dedim. Aklımı kurcalayan şeyleri bir türlü atamıyorum. Düşünceler beynimi ele geçiriyor, yavaş yavaş dolduruyorlar. Telefonumu aldım ve rastgele birilerine mesaj attım: İçelim mi?
Dikkate almıyorlar, asla da almayacaklar. Önemsiz, değersiz hissetmek böyle işte. Ben ister istemez onlarca hayata dahil oldum ve şimdi o hayatlardan kendimi koparmaya çalışıyorum. Başaramayacağım, bunu biliyorum. Merve bana demişti, burası bir virüs gibi. Gitsen bile geri dönmek zorunda kalıyorsun. Haklı. Gitmeyi başarabileyim, geri döneceğim. Önemli olan gidebilmek. Bunu istiyorum.
Hayır, uyumuyorum. Ders çalışmıyorum. Kitap okumuyorum. Boş boş bakıyor bir şeyler düşünüyorum. Düşünceler geliyor, asla gitmiyorlar.
Bu duruma nasıl geldim bilmiyorum. Silkelen ve kendine gel deme vakti.
20.45: Herkes ders çalışıyor. İnsanlar istedikleri üniversitelere yerleşecek. Seneye bu zamanlar kutlama yapmak istiyorum, gözyaşı dökmek değil. Kendimi derslerime vermeliyim, bunu başarmam gerek.
22.00: Bridget Jones'un Günlüğü yorumumu yazıp yayınlamam gerek. En azından birkaç matematik testi çözdüm ve Yaren'le konuştum. Bana, beni gerçekten sevenlerin gidersem beni bekleyeceğini söyledi. Ayrıca şunu da ekledi: son sözü sen söylersin. Sanırım haklı. Son sözü ben söyleyeceğim.
22.38: Bridget Jones yorumumu yayınladım. En azından hala birkaç iş yapabiliyorum. Bu iç karartıcı günü bir an önce atlatmak istiyorum. Yarın her şey daha güzel olacak, buna inanmam gerekiyor.
22.44: Tamam, her şeyi rayına oturtacağım. Erken yatacağım, erken kalkacağım, interneti kısıtlayacağım. Onlarca hayata istemeden dahil olmuş olabilirim fakat isteyerek o hayatlardan çıkacağım. Başkalarının dertlerini kendime dert ettiğim sürece hiçbir şey kolay olmayacak. Benim de kendi dertlerim oluyor ve bunu kimse sormuyor. Madem öyle, bir şeyler yapmanın vakti geldi.
22.48: Dün Ezgi'ye sana bir şey anlatacağım demiştim. Sormadı. Ben de unutmuşum. Yine de sormasını çok isterdim.
22.56: Dün geceki buluşmamız geldi aklıma. Neredeyse üç buçuk saat arkadaşlarımla beraberdim, tüm takım beraberdik ve kendimi hiç bu kadar rahatlamış hissetmemiştim. Onları seviyorum. Onlar ailem, gerisi önemli değil. İki tanesiyle beş yaşımdan beri tanışıyorum, bir tanesiyle beşinci sınıftan beri. Diğerleriyle de altıncı sınıftan beri. Şimdiye kadar hiç kopmadık ve asla kopmayacağız. Bu düşünce beni kendime getiriyor.
22.58: Şimdi kalkıp hareketli bir şarkı açacağım ve kendimi tüm bu olanlara hazırlayacağım. Kendime gelmem gerek ve geleceğim. Bu günü hayatımın en kötü günü ilan ediyorum ve gidiyorum.
23.00: Gidiyorum deyip de gerçekten gitmek hiç bu kadar kolay olmamıştı. Umarım bunu gerçek hayatımda da yapabilirim. Bir gün kendimi sosyal medya hesaplarımdan geri çekeceğim ve o zaman mutlu olacağım. Bu düşünceye nedense inanıyorum. Elbette düşüncelerimi düzeltince geri geleceğim, kendime olan inancımı toplayınca.