24 Aralık 2014 Çarşamba

OGBT #3: Halüsinasyon - Alein Kentigerna | Kitap Yorumu ve Playlist! (4. Gün)



Herkese merhaba Apollon Güncesi okurları! Öhm öhm, Apollon mikrofonda fakat yalnızca basit bir duyuru yapmak için. Sonunda üçüncü turumuz ha?! Aman Tanrılarım! Sonunda yeniden güzel bir turda birlikteyiz! Bildiğiniz üzere her ne kadar Tanrı ya da Tanrıça da olsak çoğu zaman ufak şeyler için vakit bulamıyoruz. İşte bendeniz Apollon da böyle bir durumla karşı karşıya kaldı! Babam Zeus'la başım dertte. Şansa bakın ki kız kardeşim Artemis de bana yardımcı olamıyor. Haliyle ben de çok yakın bir dostumdan yardım almak zorundaydım. Kendisini Güneş kadar çok severim, ki bu koskoskocaman bir sevgi demek! Her neyse, ben babam Zeus gelmeden kaçmak zorundayım. Mikrofonu çok yakın arkadaşıma bırakıyorum. Kendisi bazı turlarda bana yardım edecek, umarım beğenirsiniz.

*Apollon sahneden iner ve siyahlar içinde gizemli bir insana mikrofonu bırakır."

Apollon'u bilirsiniz, arada sırada babası Zeus'tan kaçmaya çalışıyor. İşte böyle durumlarda ben devreye gireceğim. Apollon size aşktan, sevgide, şiirden bahsedecek bense biraz daha farklı bir görev üstleneceğim. Umarım beğenirsiniz.

"Toplum dediğin bu işte, yaşadığı çukurun içine sıçan bir hayvan sürüsü. Devletse sıçma saatlerini bile ayarlayan bir kurum. Tanrı da insanların sıçma şekillerine göre sevap yazan bir bekçi. Bu kadar basit işte. Senin gibi ceket kravat giyenlerin dünyamızı uygarlıkta getirdiği son nokta bu." 

Panama Yayınlar'ndan çıkan Alein Kentigerna'nın yazdığı bir solukta okuyacağınız tam anlamıyla bir "gerilim" romanı.

Kurbanlarını işkence yaparak öldüren bir seri katili (yani Damgacı) konu alıyor gibi görünse de yazarın vermek istediği mm,esaj çok daha farklı. Yazarın psikolojiyi iyi bildiği çok açık. Sık sık olaylar Freud'un Oidipus Kompleksi'ne bağlanmış ve bu çok güzel bir şekilde okura aktarılmış.

Kitabı gerçekten anlamak istiyorsanız size tavsiyem yazarın ustaca yerleştirdiği ipuçlarını bulmanızdır. Sık sık polisiye türünde kitaplar okuyan birisi olarak az çok tahmin edebildim ve kitabın kurgusu kesinlikle muhteşem! Kitabın sürükleyiciliği ve bölümler arası geçisin merak uyandırıcılığı sayesinde sıkılmanız mümkün değil!

Kitabı ilginç kılan bir diğer unsur da yazar hakkında bilinen tek şeyin ismi olması. -Tabii gerçek adı buysa!- Yazarın ismi dışında en ufak bir bilgi bile yok ve kitabı bana veren yakın dostum Apollon, kitabı verirken tüm bunları söylemişti. Açıkçası Apollon'un söylediği bu şeyden sonra kitaba olan merakım ve okuma heyecanım had safhaya ulaştı. Kimilerine göre çok genç kimilerine göre ise emeklilik yaşına gelmiş birisi. Usta bir yazar olduğunu ve kendini denemek istediğini söyleyenler de var tabii.

Yine de kim olursa olsun yazarın inanılmaz bir kurgu yeteneğine sahip olduğunu söylemek mümkün.

Bu harika kitabı bana hediye eden Apollon'a ve Apollon'a yardım etme isteğini kabul eden Demeter, Artemis, Afrodit, Athena ve Nyks'e teşekkürler! Rafflecopter çekilişine katılmayı unutmayın!

*Sahne kararır ve Apollon'un kutsal CD Çalar'ından aşağıdaki şarkılar çalmaya başlar!*

Nine Lashes - Adrenaline 
Broken Iris - Where Butterflies Never Die
Lindsey Stirling ft Lzzy Hale - Shatter Me
Hozier - Take Me To The Church
God Is An Astronout - In The Distance Fading 
Fall Out Boy - Centuries
Krewella - Dancing With The Devil 
Breaking Benjamin - Diary of Jane
Naughty Boy ft Bastille - No One's Here to Sleep
Pendulum - Propane Nightmares
Krewella - Say Goodbye
Nine Lashes - Anthem of The Lonely
Evanescence - Lithium

6 Aralık 2014 Cumartesi

OGBT #2: Bir Şans Daha - Müjde Aklanoğlu | Yazarla Söyleşi (6. Gün)


Herkese blog turumuzun altıncı gününden merhaba! Bugün Apollon sizin için röportajı paylaşıyor! Ah, öylesine mutluyum ki... Müjde Aklanoğlu ile röportaj yapmak benim için kesinlikle bir onurdu. O öylesine tatlı, öylesine sevimli ve öylesine şeker bir in
san ki... Müjde Ablam oldu benim. İsterseniz çok fazla konuşmadan sizler Müjde Ablam ile yapmış olduğum röportajla buluşturayım...

-Öncelikle Bir Şans Daha'nın blog turunu bize verdiğiniz için Olimpos Günceleri adına teşekkür etmek istiyorum! Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? 
Merhaba. Ben Müjde Aklanoğlu. Moda tasarım mezunu, 2 çocuk annesi, evli çalışan, kitap delisi, aşırı duygusal ama bir o kadar dominant bir kişiliğe sahip, İstanbul'da yaşayan bir şahısım.

-Peki ya Müjde Aklanoğlu dendiğinde akla gelen ilk şeyler nedir? En çok hangi özelliğinizle tanınırsınız arkadaşlarınız arasında?
Aslında göründüğünün aksine çok öyle aman aman arkadaşım yoktur. Bir elimin parmaklarını geçmeyecek kadar azdır kadim dostlarım. Bunu onlara sormak lazım ama Müjde dediklerinde ilk söyledikleri şey, "Arkadaşım kitabın devamı nerede ya da yeni kitap var ufukta..." oluyor sanırım ya da Müjde bana kıyafet bakalım,diyerek kolumdan tutulup ya alışverişe ya gardıroba çekilmem oluyor... İki meslekli olmak bu sanırım.

-Ahaha, kesinlikle işiniz zor olmalı. Peki ya moda tasarımcılığı? Okumuş olduğunuz bölümden mezun olunca moda tasarımcılığı ile ilgilendiniz mi?

Evet. Mesleğimi çok seviyorum. Mesela boyalarla bütünleştiğim zaman kendimi unutuyorum... Bazen yemeğe çıkmayı unuturum, herkes gider ben kulağımda kulaklık, elimde boyalar akşam etmişimdir aç bilaç ve fark etmemişimdir ya da piyasaya çıktığımda, kumaşçıların beni tanıyıp, kendimi altın ambarına düşmüş cüce gibi görmek çok hoşuma gidiyor benim altınlarım kumaşlarım...  

-İnsanın işini severek yapması ne kadar güzel... Peki ya yazarlık hayatınız ne zaman başladı?
Henüz yeni. Toplasan 3 sene bile olmadı yazmaya başlayalı... Ama yazmak çok başka şeymiş, mesel yamadığım zaman kendimi yarım gibi hissediyorum, bir yanım eksik kalmış gibi, hayallerim körelmiş, düşlerim tükenmiş ama yazdığım zaman ufkum gibi, hayata bakış açımda değişiyor.

-Peki ya Bir Şans Daha? Onu yazmaya nasıl karar verdiniz? Nelerden etkilendiniz? 
Birden öyle karar verdim. Nasıl çıktı nasıl ilerledi hayal gibi, ağlayarak, keyif alarak, bazen hayal kırıklığına uğrayarak yazdım ama sonunda bitirdim. Kitap tamamlandığında içimde bir şeylerin daha tamamlanmasının hazzını ama bitirmenin telaşını yaşadım. Onlar çok uzun zaman geçirdim. Demir, Hazan ve Ecrin ailemden oldu çok zaman. Belki de başardığım iyi şeylerden birisi de yazmaktı...

-Anlıyorum... Bir Şans Daha kesinlikle harika bir kitap! Okurken çok sevdiğim ve yer yer duygu seline kapıldığım bir kitaptı. Peki ya başka türlerde yazmayı deniyor musunuz? 
Evet, romantik komedi yazmayı seviyorum. Bazen dram yazarım, bazen de romantik komedi. Bir tane de tarihi kurgu denemem var. Ha bilim kurguyu unutmayalım ama onları ne paylaştım ne basım için hazırladım hala cesaret toplamaya çalışıyorum...

-Emin olun okurlarınız ve biz, sizin kaleminizden çıkan başka türleri de okumak istiyoruz! Peki ya bu kitabı yazarken size yardımı dokunan en önemli kişi kimdi? 
Belli bir kişi yoktu çünkü kocaman bir kitle vardı arkamda. Hiç yalnız değildim onların hayatlarını yazarken, okuyucularım da duygularına tercüman oldular.

-Ne kadar güzel... Sevdiğiniz insanların desteğini hissetmek çok güzel olmalı. Wattpad hakkında konuşursak... Wattpad'de mi yazmaya başladınız ilk olarak? Yani... Nasıl desem. Büyük bir kitleye hitap ettiğiniz ilk yer Wattpad miydi?
Yok, küflü.com da başladım ilk, sonra Facebook'a ve Wattpad'e geçtim. Şu anda sadece Wattpad'de yazıyorum. Orada olmak bana huzur ve mutluluk veriyor.

-Wattpad son zamanlarda gerçekten büyük bir kitleye hitap eder hale geldi. Hiç düşünmüş müydünüz bu kadar ilerleyebileceğinizi? 
Aklıma bile gelmedi. İnsan online yazdığında ve birebir okuyucuyla görüş birliği ettiğinde yazar olduğunu cidden hissediyor.

-Kesinlikle size katılıyorum... Çocuklarınızdan bahsetmek istiyorum bir de. Bir Şans Daha'da Ecrin karakterini çok sevdim ben! ^^ Siz de bir anne olarak çocuklarınızı eminim ki çok seviyorsunuzdur. Ecrin'i yazarken onları düşündüğünüz oldu mu? 
Ben Ecrin hasta olduğunda, sanki -evlerden ırak- kendi kızım hasta olmuş gibi hissedip ağladım. Sonra Ecrin için Lösemili ailelerle görüştüm ve ben halime şükreder oldum. Çok zordu. Ben Ecrin'in annesi oldum bir süre ve hiç kolay olmadı. Rabbim kimseyi evladıyla sınamasın.

-Ah, evlat acısı ne kadar kötü bir şey... Evlerimizden ırak olsun, dediğiniz gibi. Her roman yazarından izler taşır derler. Bir Şans Daha isimli romanınızda her karakter sizden bir parça taşıyor mu? Ya da başınızdan geçen olayları yazdığınız oldu mu? 
Evet. ben fark etmedim ama geçen ban bir yazar ve okuyucum olan can arkadaşım Esra geldi. O gün benden kaldı ve beni takibe almış. Ben her karakterime muntazam olarak yatak toplatıp, her sabah nevresimlerini silkeletiyormuşum ve ben bunu yaparken yakalandım. Şok oldum! Yazdığımı bile unutmuştum ama her kitabımda mutlaka bir kere varmış. Kim bilir daha benden neler vardı içinde diyormuşum. Dur ya bir ara okuyayım ne yazmışım... Eyvah! :D

-Ahaha farkında olmadan kendinizden bir şeyler katmışsınız anlaşılan. Bir Şans Daha'yı yazarken hissettikleriniz nelerdi? Ecrin doğmadan öncesinden bahsetmek istiyorum tabii. Ecrin doğduğunda gerçekten onun annesi gibi olduğunuzu söylemiştiniz. Peki ya öncesi? 
Öncesinde çok başka bir alemdeydim. Hem Hazan'a üzülüyor Hem Demir gibi, bir erkek gibi düşünmeye çalışıyordum ve inanın bu o kadar zordu ki... Hele hata yapan birisi gibi düşünmek ve onun ruh haline bürünmek. Aldatılan bir kadının o aşağılanmasını iliklerine kadar yaşayıp, yine de bu olaya profesyonel bakabilmek...

-Zorlansanız da bu işi çok iyi başardığınızı söylemem gerek! Gerçekten kaleminizi çok beğeniyorum ve yeni kitaplarınızı sabırsızlıkla bekliyorum. Bu keyifli sohbet için çok teşekkür ederim Müjde Ablacım :'') 
Rica ederim ablacığım bende kendimi sohbet eder gibi kaptırdım. Hatalarım olduysa affola. Çok sıcak kanlı ve iyi eğitimli gençlersiniz sizi tanımak bana hediye. Ben de teşekkür ederim.

-Ne demek ablacığım, asıl bizler bir hata ettiysek sen affet. Seninle tanışmak büyük bir onur ve mutluluk!

Ve işte Müjde Aklanoğlu ile gerçekleştirdiğim sohbetin sonuna geldik! Ben Müjde Ablam'ı gerçekten çok sevdim. Kendisi çok sıcakkanlı ve harika bir insan! Yeniden Bir Şans Daha'nın turunu bize verdiği için teşekkürlerimi sunuyor, siz değerli okurlarımın huzurundan ayrılıyorum. Bu blog turda da bana ayrılan sürenin sonuna geldik! Olimpos Günceleri bomba gibi geri gelecek!


Blog turumuzun takvimini görmek isterseniz, belki kaçırdığınız yazılar vardır!

5 Aralık 2014 Cuma

OGBT #2: Bir Şans Daha - Müjde Aklanoğlu | Kitap Yorumu ve Çekiliş (5. Gün)


Herkese blog turumuzun beşinci gününden merhaba! Sonunda Apollon sizi güneşiyle aydınlatmaya ve yorumunu yayınlamaya geldi! Bir önceki turun açılışını yapmıştım fakat bu sefer beşinci güne geldim, eminim beni özlemişsinizdir!

Emin olun ikinci blog turumuzu Müjde Aklanoğlu ile yapmış olmak beni en çok mutlu eden olaylardan birisi. Çünkü Müjde Aklanoğlu, gerek kişiliği gerekse de kalemi ile beni kendisine hayran bırakan bir yazar. Ne kadar tatlı bir yazar olduğunu, yarın benim yayınlayacak olduğum röportajda da bulabilirsiniz zaten.

Gelelim kitabımıza... Açıkçası kitabı elime aldığımda 720 sayfanın şokunu bir süre atlamadım. Bir haftada nasıl biter, ne ara hepsini okuyabilirim diye düşünmekten ağlamanın eşiğine geldim. Sınav haftamın olduğu bir günde gelmişti üstelik, darmadağın olmuştum. O gece ders çalıştıktan sonra kitabı okumaya başladım ve yatmaya karar verdiğimde 200 sayfayı çoktan geçmiş olduğumu fark ettim. İşte o an anladım ki, korkularımın her biri yersizdi. Bir Şans Daha, akıcı ve güzel bir kitaptı. Beni kendisine bağlayan, yer yer ağlama isteği uyandıran...

Öyle ki kitabı bitirdiğimde kapağını kapattım ve kapağına baktım. İyi ki Bir Şans Daha'nın turunu almışız, dedim. Bu kitaba böylesine bağlanmamı sağlayan en önemli noktalardan birisi, kesinlikle gerçekçi olmasıydı. Her insanın başına gelebilecek, normal olayları anlatıyordu bu kitap. Müjde Ablamı bir kez daha takdir ettim açıkçası. Herkes gerçekçi yazmaya çalışır fakat çok az kişi başarır. Müjde Aklanoğlu da bunlardan birisi işte!

Kitabı okurken gözüme batan en önemli olaylardan birisi karakterlerin hepsinin şiirsel konuşması oldu. Günlük dilden biraz daha uzak, şiirsel anlatıma da çok yakın değil. Tam ortasında. İlk başlarda bu gözüme çok batıyordu fakat bir süre sonra Hazan'ın, Demir'in ya da Ecrin'in başka şekilde konuşamayacağını düşündüm. Onları oluşturan buydu, konuşmalarıydı. Kendilerini ifade etmeleriydi. İlk başlarda gözüme batan bu olay git gide azaldı ve bitirdiğimde Müjde Aklanoğlu'na teşekkür etmek istedim. Karakterlere bağlanmamı sağlayan şey bu oldu çünkü Apollon şiir ve şairlerin tanrısıdır!

Elbette ki herkesin sevmediği karakterler olacaktır ve ben bu kitapta Demir karakterini bir türlü sevemedim! Kusura bakma Demir Efendi, ihanet Apollon'un lugatında asla yer alamaz! Ayrıca biracık sinirimi bozan diğer karakter Ebru'ydu. Hazan'ı koruması, onun üzerine titremesi çok güzeldi fakat nedense onda sevemediğim bir şeyler vardı.

Ama söylemem gerek ki karakterlerin iki tanesini sevmemem kitabı sevmediğim anlamına gelmiyor. Ben bu kitaba aşık oldum! Gerçekten Bir Şans Daha'nın turunu almak kesinlikle yaptığımız en akıllıca şeydi. Tekrardan teşekkür ederiz Müjde Ablacım!

Ayrıca siz değerli Apollon takipçileri! Hepinize yorumumu okuduğunuz için teşekkür ediyorum! Rafflecopter çekilişimize ve Facebook sayfamızdaki çekilişe katılmayı unutmayın! Apollon Güneşi size daima sıcaklık versin!

Blog turumuzun takvimini görmek isterseniz, belki kaçırdığınız yazılar vardır!

a Rafflecopter giveaway

1 Aralık 2014 Pazartesi

Kitap Yorumu #5 | Postacı Kapıyı Çalmayacak


Kitap Adı: Postacı Kapıyı Çalmayacak
Yayınevi: Martı Yayınları
Orijinal Adı: Love Letters to the Dead
Yazarı: Ava Dellaire
Sayfa Sayısı: 352

Herkese yeniden merhaba! Son zamanlarda okumuş olduğum en iyi romanlardan birisiyle geldim bu sefer: Postacı Kapıyı Çalmayacak. Orijinal adı Love Letters to the Dead olan bu romanın çevirmenine sevgilerimi sunarak başlamak istiyorum yorumuma. Ardından da hemen sizlere arka kapakta yazan şu sözleri aktarmak istiyorum:

Bazı şeyler var ki artık bu dünyada olmayanlar dışında kimseye söyleyemem.

Size bu mektupları yazmaya başlayınca kendi sesime kavuştum. Sonra bana yanıt veren bir ses duydum. Bir şarkının farklı tınlayışında, bir filmin hikâyesinde, kaldırımdaki çatlakta açan bir çiçekte buldum yanıtı. Bir pervanenin kanat çırpışında, dolunaya dönen ayda... Yeryüzünde bu mektupları gönderebileceğim bir adres yok. Öldüğünüzü biliyorum ama sizi duyuyorum. 

Hepinizi duyuyorum. Buradaydık, bunun bir anlamı var, diyorsunuz.

Yazarın bu sözleri gerçekten hissederek yazdığına dair en ufak şüphe kırıntısı yok içimde. Zaten bunu başaran yazar gerçek yazardır benim gözümde, o da bir gerçek. Kitabı okuyalı neredeyse bir ay oldu fakat yorumunu yazmaya yeni fırsat buldum, bunu da dipnot olarak düşeyim. 

Gelelim Postacı Kapıyı Çalmayacak'a... Belirtmem gereken ilk şeyin kapak tasarımı olduğunu hissediyorum. Kapağını gördüğüm an durdum ve şöyle dedim: "Bu kitabı almam gerek!" Kesinlikle mükemmel hazırlanmış bir kapak olduğunu düşünüyorum. İçeriğini bilmediğim halde beni kendisine çeken bu kapak, kitabı okuduktan sonra ne kadar haklı olduğumu kanıtladı. Kapağı kadar kitabın içeriği de beni kendisine hayran bıraktı!

Kitabın bir mektup kitabı olduğunu söyleyeyim. Şöyle ki, ablasını kaybeden Laurel'in bir İngilizce ödevi dolayısı ile ölmüş olan ünlülere yazdığı mektuplar yer alıyor bu kitapta. Amy Winehouse, Kurt Cobain, John Keats ve birkaç tane daha. Emin olun herhangi bir ünlüye bu kadar içten yazılan mektuplar bulamazsınız. Bu ünlülerin tek bir ortak yönü var: ölmüş olmaları. Laurel bunu yukarıdaki sözüyle açıklıyor...

Bazı şeyler var ki artık bu dünyada olmayanlar dışında kimseye söyleyemem.

Hangimizin böyle duyguları yok ki? İçimizde biriktiririz, biriktiririz ve en sonunda patlarız. Bazılarımız yazar, bazılarımız çizer, bazılarımız boyar. İşte Laurel de yazan kısımdan. Benim gibi. Sizin gibi. Bizim gibi!

Yazarın üslubuna bayıldığımı da eklemeden geçmek istemiyorum. Kesinlikle takdir edilesi bir kalemi var. Mektup yazmak zor iştir. Hele ki mektuplarla olayları birleştirmek çok daha zor bir iştir fakat Ava Dellaire bunu çok güzel işlemiş romanında. Her mektupta ayrı bir olay anlatması, okurlarına duyguları hissettirmesi. Gerçekten bayıldım, gerçekten!

Tüm kitap boyunca Laurel'in hislerini kalbimin derinliklerinde hissettim. Ablasına gönülden bağlı olan Laurel'in onu kaybedince yaşadığı acı, arkadaşları, onlarla yaşadığı doğrular ve yanlışlar... Her şey öylesine mükemmel işlenmişti ki kitapta. Yazarı ayakta alkışlıyorum desem yeridir.

Üstelik kitapta birbirini seven fakat bunu bir türlü kabullenemeyen iki kız var. Yüreklerinde koskocaman gökkuşağı taşıyan insanları da romanına eklemeyi unutmamış yazar. Ayrıca Laurel'in bu olayı yadırgamayıp onlara destek olması da takdire şayan bir davranıştı. İçinde bunca güzel şeyi barındıran romanı herkesin okumasını istiyorum...

Sadece bunlarla da kısıtlı kalmamış Ava Dellaire. Mektupların sahiplerinin hayatlarından da kesitler sunmuş bizlere. Amy Winehouse ve Kurt Cobain'in şarkı sözlerine yer vermiş çoğu zaman. Küçük yaşta gerçekleşen çocuk tacizlerini ele almış. Eşcinselleri konu etmiş. Amerika'daki liselerdeki ortamın ne kadar kötü olduğunu göstermiş. Lise hayatında kötü şeyler deneyen ve yapmaması gereken şeyler yapan insanlardan bahsetmiş...

Gerçekten bu kitabı kesinlikle öneriyorum! 5 üzerinden de 5 puan veriyorum!


Yakında yeni blog turumuzda görüşmek üzere!